Oscar’ın Uluslararası Film Adayları 23 Ocak’ta İstanbul Modern Sinema’da! – Haberler
İstanbul Modern Sinema’nın merakla beklenen programı “Oscar’ın Yabancıları” 23 Ocak–2 Şubat 2025 tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşuyor.
97. Akademi Ödülleri yaklaşırken, bu yıl “En İyi Uluslararası Film” kategorisinde yer alan yapımlar arasında dikkat çeken en önemli temalardan olan kadın hikâyeleri, özel bir film seçkisiyle İstanbul Modern Sinema’nın merakla beklenen programı “Oscar’ın Yabancıları”nda izleyiciyle buluşacak. Seçkide, kadınların toplumda karşılaştıkları zorlukları ve güçlerini anlatan birçok film bulunuyor. Programda öne çıkan filmler arasında, “Şişli Kız”, “Tutuşan Bir Bedenin Anıları”, “Santosh” ve “Touda’yı Herkes Seviyor” gibi dikkat çekici yapımlar yer alıyor.
İstanbul Modern Sinema, her yıl Oscar yarışına damgasını vuran filmleri izleyicilere sunmak amacıyla düzenlediği “Oscar’ın Yabancıları” programında bu yıl da birbirinden etkileyici 11 uluslararası filmi ağırlıyor. Ayrıca, izleyiciler, dünyanın çeşitli festivallerinde ödüller kazanan ve ilk kez gösterime girecek yapımlar ile de tanışma fırsatı bulacak.
Bu yılki seçkide özellikle kadın hikâyeleri öne çıkıyor. Programda yer alan filmler, dünya sinemasında önemli yer tutan kadın temalarını işliyor. Aktivist kadınlar, geçmişteki sırlarını paylaşan kadınlar, zor seçimler yapmak zorunda kalan kadınlar ve toplumsal direnç gösteren kadınlar gibi temalar işleniyor. İstanbul Modern Sinema’nın Film Küratörü Müge Turan, “Oscar’ın Yabancıları” programının, dünya sinemasının en çarpıcı örneklerini keşfetme fırsatı sunduğunu belirterek, “Çekişmeli Oscar yarışının bu heyecan verici kategorisi, dünya sinemasında o yıl en çok konuşulan konuların özeti niteliğinde oluyor. Farklı coğrafya ve kültürleri temsil eden bu filmler, Oscar ödüllerinin alternatif yüzünü yansıtarak, Hollywood’un ‘ötekisi’ olarak çeşitli festivallerde izlenmiş ve ödüller kazanmış yapımlar olarak dikkat çekiyor. Her biri, sinemanın gücünü ve çeşitliliğini gözler önüne seren, toplumsal, kültürel ve politik bağlamlarda derinlemesine işlenmiş hikâyeleri sunuyor.” dedi.
İstanbul Modern Sinema, Perşembe günleri tüm gösterimlerin ücretsiz olduğu bir program sunuyor. Biletler, müzenin web sitesi üzerinden temin edilebilir.
https://www.istanbulmodern.org/sinema
OSCAR’IN YABANCILARI PROGRAMI
23 Ocak–2 Şubat 2025
“Anneannem Ölmeden Önce Nasıl Milyoner Olurum”
Yönetmen: Pat Boonnitipat
Tayland’dan kısa listeye giren bu ilk film, terminal kanser teşhisi konan anneannesine bakarak onun milyonlarca dolarlık mirasını elde etmeyi uman üniversiteden terk M’yi konu alıyor. Memnun edilmesi zor biri olan anneannesinin sevgisini kazanmak hiç kolay değildir ve üstelik miras için tek rakip de o değildir. Vakit tükenmeden anneannesinin gözdesi olmak için zorlu bir mücadeleye girişir. Gerçek hikâyeden esinlenen bu duygusal drama, Tayland’da yılın en yüksek gişe hasılatını elde emekle kalmadı, aynı zamanda Güneydoğu Asya’da geniş bir başarı kazandı. Usha Seamkhum’un etkileyici performansı, onu adeta bir “ulusal anneanne” figürü haline getirerek izleyicilerin kalbini fethetti.
“Armand”
Yönetmen: Halfdan Ullmann Tøndel
Okulun yıl sonu tatiline kısa bir süre kala, iki çocuk hakkındaki bir suçlama ortalığı karıştırır. Ünlü bir oyuncunun oğlu olan Armand ve diğer çocuk arasındaki akrabalık ilişkileri nedeniyle, suçlamanın hızla yayılmasından endişe eden okul yetkilileri, ebeveynleri alelacele bir toplantıya çağırır. Ancak şüphe, arzu ve saplantılar arasında dolaşan bu toplantı hızla kontrolden çıkar. Renate Reinsve’nin çok katmanlı performansıyla öne çıktığı Armand, cinsellik ve gerçeklik arayışının bulanık sularında gezinen etkileyici bir psikolojik dram. Liv Ullmann ile Ingmar Bergman’ın torunu olan yönetmenin Cannes’da “En İyi İlk Film” ödülünü kazandığı bu güçlü yapım, şaşırtıcı stilistik tercihleriyle dikkat çekiyor.
“Evrensel Dil”
Yönetmen: Matthew Rankin
Resmi dillerin Farsça ve Fransızca olduğu Winnipeg’de geçen film, kendilerini tuhaf görevlerin içine atan çocuklarla, farklı amaçlarla şehrin başka noktalarına dağılan karakterlerin hikâyesini anlatıyor. Bu karakterlerden ikisi, tur rehberi Massoud ve devletteki işinden istifa ederek Manitoba’daki annesinin yanına gitmeye karar veren Matthew (yönetmenin kendisi). “Evrensel Dil”, bir yandan 1980’ler ve 1990’lar İran sinemasına yazılmış bir aşk mektubu, diğer yandan da Winnipeg’in sıra dışı yönetmeni Guy Maddin’in etkilerini taşıyor. Kendine özgü soğukkanlı mizahı ve şefkatli yaklaşımıyla, coğrafi ve sinemasal anlamda farklı dünyaları bir araya getiriyor; göç ve yerinden edilme gibi güncel konuları zekice kurgulayarak zaman, mekân ve dil algımızı alt üst ediyor.
“Flow: Bir Kedinin Yolculuğu”
Yönetmen: Gints Zilbalodis
Letonya’nın Oscar adayı, suyun hüküm sürdüğü dünyada geçen bir animasyon. Başkahramanı bir kedinin liderliğindeki ekipte, bir köpek, bir lemur, bir sekreter kuşu ve bir kapibara bulunuyor. Sular altında kalmış ve terk edilmiş bir dünyada hayatta kalmaya çalışan bu hayvanların yolculuğu, tipik aile filmlerindeki esprili diyaloglar ve çılgınca hareketlerden ziyade, hayvanların doğal davranışları ve iletişim biçimleriyle öne çıkıyor. Bu doğalcı yaklaşım, maceralı hikâyesini ekolojik bir masal olarak derinleştiriyor. Flow, yaşı veya hayvan sevgisi ne olursa olsun izleyicileri büyüleyecek bir yapım.
“Jokey”
Yönetmen: Luis Ortega
Daha önce “Melek” filmiyle tanınan Arjantinli auteur Luis Ortega, içten ve unutulmaz bir gerilimle geri dönüyor. Jokey, jokeyler Remo ve ortağı Abril’in hikâyesini konu alıyor. Eski bir yıldız olan Remo bağımlılıkları ve tehlikeli inadıyla mücadele ederken, Abril, Remo’nun yerini alıp yarışlarda daha büyük başarılar elde etmeye kararlıdır. İkilinin yolları, bir zamanlar Remo’nun hayatını kurtaran ve yaklaşan yarışlarda onun kazanması için büyük bahis oynayan mafya babası Sirena ile kesişir. Kostüm tasarımından aksiyon anlarını dans sekanslarıyla içe içe geçirmesine kadar, film, izleyicisini renkli, stilize ve komik bir yolculuğa çıkarıyor.
“Santosh”
Yönetmen: Sandhya Suri
Yönetmenin bu ilk kurmaca filmi, polis memuru olan eşinin görevi başında öldürülmesinin ardından dul kalan Santosh’un, bir devlet programı aracılığıyla kocasının yerine kırsal Kuzey Hindistan’daki bir karakolda işe başlamasını konu alıyor. Santosh’un çabalarına rağmen amiri, düşük kasttan bir babanın kayıp kızını bildirmek için yaptığı başvuruyu sert bir şekilde reddeder. Genç kızın cesedinin bulunması ise toplulukta protestoların fitilini ateşler. Olumsuz kamuoyunu yatıştırmak isteyen yetkililer, soruşturmayı yönetmesi için kadın müfettiş Sharma’yı görevlendirir. Santosh, Sharma’nın erkek egemen dünyadaki dik duruşunu ve kadın şiddetine karşı verdiği mücadeleyi hayranlıkla izler. Film, detaylı gözlemleriyle toplumun iç yüzünü gözler önüne sererken, kanıtların ve karakterlerin açığa çıkmasıyla şekillenen güçlü bir polisiye. İki kadın karakterin içsel çatışmaları, arzuları ve yozlaşmış sistemdeki mücadelesini, iki usta oyuncunun etkileyici performansıyla güçlendiriyor.
“Shambhala”
Yönetmen: Min Bahadur Bham
Uzak Nepal Himalayaları’nda geçen bu etkileyici film, kimlik ve özgürlük arayışında olan Pema’nın hikâyesini anlatıyor. Geleneklerin modern dünyadan etkilenmeden sürdüğü bir topluluğa bağlı Pema, Tashi ve onun iki kardeşi Karma (bir rahip) ve Dawa (bir öğrenci) ile evlendirilir. Ancak Tashi’nin, Lhasa’ya yaptığı ticaret gezisinden dönmemesiyle, Pema, hamile haliyle onu aramak için zorlu bir yolculuğa çıkar. Dağlar boyunca süren bu fiziksel yolculuk, sonunda Pema’nın kendi shambhala’sını –huzurun ve sakinliğin yerini– aradığı manevi bir serüvene dönüşür. Görsel zenginliği ve içsel derinliğiyle Shambhala, hem bireysel hem de toplumsal çatışmalara dokunan, özgün bir hikâye sunuyor.
“Şişli Kız”
Yönetmen: Magnus von Horn
Birinci Dünya Savaşı sonrası Kopenhag’da geçen bu film, savaşta kaybolan kocasının ardından kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan genç terzi Karoline’in hikâyesini anlatıyor. Karoline çalıştığı fabrikanın sahibi Jørgen’le bir yakınlık kurarken, talihsizlikler onu ihtiyaç sahibi kadınlara hizmet veren bir dükkânın sahibi Dagmar’la tanıştırır. Bu ilişki, her iki kadın için de derin sonuçlar doğuracaktır. Toplum dışına itilmiş kadınları cesurca ele alan ve siyah-beyaz sinematografisiyle dikkat çeken bu stilize suç dramı, genç bir terzinin dönemin en kötü şöhretli katillerinden biriyle kurduğu kader belirleyici bağlantıyı, peri masalı ile gotik kâbus arasında bir yerde işliyor.
“Touda’yı Herkes Seviyor”
Yönetmen: Nabil Ayouch
Müzik, Touda için her şeydir. Hem en büyük tutkusu hem de Fas’ta geleneksel bir kadın sanatçı, yani “şeyha” olma hayalini gerçekleştirecek bir yolculuktur. Küçük bir kasabada pavyonlarda sahne almak zorunda olsa da, bir gün Kazablanka’ya gidip saygı gören bir şeyha olmayı ve müzik sayesinde işitme ve konuşma engelli oğlu Yassine’e daha iyi bir hayat sunmayı umut eder. Şeyhalar için müzik yalnızca bir geçim kaynağı değil, aynı zamanda bir direniş biçimidir. Erkeklerin ve ailesinin baskısına rağmen Touda hayallerinden vazgeçmez. Nisrin Erradi’nin etkileyici performansı, bu güçlü hikâyeye derinlik katıyor.
“Tutuşan Bir Bedenin Anıları”
Yönetmen: Antonella Sudasassi
65 yaş üzeri üç kadının anılarına dayanan bu film, izleyicisini haz, arzu, aşk ve kadınlık üzerine derin bir keşfe çıkarıyor. Cinselliğin tabu olduğu bir dönemde büyüyen bu kadınlar, hikâyelerini kendi sesleriyle anlatırken, anlatılanlar 65 yaşındaki tek bir oyuncunun bedeninde hayat buluyor. Kosta Rikalı yönetmenin “büyükannelerimle yapamadığım konuşmalar” olarak tanımladığı film, kadınların sırlarını ve gizli arzularını paylaştığı bir docu-drama olarak şiirsel ve etkileyici bir anlatı sunuyor.