Based on this information, write a new short title in Turkish: Tarihi Erdoğan-Trump zirvesinde neler yaşandı? Yunus Paksoy kaleme aldı…

According to this information, write a new article in Turkish:
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 6 yıl sonra Başkan Trump ile birlikte Oval Ofis’e dönüşü hakkında günlerdir her türlü yorumu, analizi, övgüyü, eleştiriyi zaten yeterince gördünüz.
O zaman gelin ben size şöyle bir şey yapayım…
Sabahın ilk saatlerinden itibaren Beyaz Saray’da bulunmuş, Oval Ofis’e girmiş ve liderlere soru yöneltmiş bir gazeteci olarak gördüklerimi anlatayım.
Sağanak yağmurla başladık güne.
Bu yağmurda nasıl yayın yaparız, saatlerce nasıl dışarıda gelişi, gidişi takip ederiz diye düşünürken yola koyuldum.
Beyaz Saray’a çıkan caddeler daha geceden kapatılmış, çevresine ise tel örgüler konularak güvenlik seviyesi en üst seviyeye çıkarılmıştı.
Küçücük hataya bile yer yoktu.
Yıllardır Beyaz Saray’ın karşısındaki devlet konukevi Blair House’da hep başka ülke bayraklarını görürdüm.
Gördükçe de “bir gün Türk Bayrağı da burada dalgalanır mı acaba” diye düşünürdüm.
Nihayet ay-yıldızı gördüğümde yüzümde bir tebessüm belirdi.
O günleri hatırladım.
İçeri girdik.
Fotoğrafçıların ve kameramanların merdivenleri çoktan Oval Ofis giriş kapısının önüne dizilmişti.
Malum…
En iyi açı için en iyi yeri kapmak lazımdı.
Tüm gün sürecek yayınlara başladığımızda daha henüz Oval’deki görüşmenin basına açık olup olmayacağı belli değildi.
“Kapalı” diyordu resmi program.
Ama bildiğim şuydu ki…
Beyaz Saray’ın kapalı dediği programların büyük çoğunluğu son anda açılıyordu.
Her ihtimale karşın Beyaz Saray yetkilileri Türk gazetecileri topladı.
Oval’e girdikten sonra harfiyen uyulacak kuralları anlattı.
Kafana göre hareket edemiyorsun, protokolü bozamıyorsun.
-Selfie çekmek yasak.
– Canlı yayın yasak.
-Telefonları yetkililer dışında bir yere doğrultmak yasak.
– Başkan’ın masasına dokunmak yasak.
– Başkan’ın masasına yaklaşmak dahi yasak.
Ezcümle…
Oval’e gir, sorunu sor, taşkınlık yapma, çık denince çık.
Başladık beklemeye…
Bir süre sonra askeri tören bölüğü belirdi.
Ellerinde 50 eyaletin bayraklarıyla Erdoğan ve heyetinin geçeceği yolun sağına soluna dizildiler her zamanki gibi.
Gizli Servis ajanları her yerdeydi.
Çatıda dürbünlü ajanlar uzun namlulu tüfekleriyle her an tetikte.
Derken Türk Bayraklı makam aracı giriş yaptı.
Trump çoktan kapıda bekliyordu.
El sıkışıldı, içeri girildi…
Ve ben başladım koşmaya.
Hemen basın odasına gidip sıraya girmem gerekiyordu.
Malum…
Görüşme her an basına açılabilirdi.
Birkaç dakika bekledikten sonra yeşil ışık geldi.
Koşar adım Oval’e doğru yürüdüm.
İlk kez Rooseveltlerin, Reaganların, Bushların, Obamaların… ve Trump’ın iç dünyasına yakından şahit olma fırsatı bulacaktım.
İçeri girdiğimde beni çarpan ilk şey Oval’in ne kadar küçük olduğuydu.
Ve Trump döneminde her yere monte edilen altın kaplamalar.
İçerisi Şampiyonlar Ligi’ydi desem abartı olur mu?..
Solumda sırasıyla Erdoğan, Fidan, Güler, Bayraktar ve Kalın.
Sağımda Trump, Vance, Rubio, Hegseth ve Wiles.
Girdiğim an bir sessizlik hakimdi.
Hemen yerimi seçtim.
Ne demiştim?
Yer önemli.
Herkes geldi ve başladık.
Bu anı defalarca ekrandan takip etmiştim.
Her detay mıh gibi aklımdaydı.
Önce Trump sonra da konuk lider birkaç kelam edecek ve Trump “soru var mı” diyecekti.
Mr. President, Mr. President çığlıkları arasından Trump birilerini seçecek ve şov başlayacaktı.
Yalan yok..
Bir kaza çıkar mı, ortam gerilir mi diye tedirgin olan çoktu.
İlk soru…
Trump ile göz
göze geldik ve beni işaret etti.
Sorular daha geçen haftadan aklımdaydı.
Çalışmıştım.
Trump’ın hangi soruya nasıl reaksiyon gösterdiğini, nasıl sonuç alındığını, görüşmelerin nereye evrildiğini aylarca dinleyerek öğrenmiştim.
Ve sordum…
İşte o tarihe geçen “Türk müsün? CNN mi? Nasıl olur? Bizde CNN sahte habercidir ama sen harbi birine benziyorsun. CNN TÜRK’ten bu adamı sevdim” sohbetinin arkaplanı buydu.
Trump ile yatıp Trump ile kalkmak.
Girdiğimde sessizlik hakim olan o odada kahkahalar havada uçuşuyordu.
Gözlerimle etrafımdaki her detayı yakalamaya çalışıyordum.
Her zamanki havasında bir Trump, keyfi yerinde bir Cumhurbaşkanı, esprileri gülerek takip eden bakanlar…
Çok iyi başlamıştık.
Öyle de devam etti.
Bir Türk Cumhurbaşkanı’na bu mecrada soru sorup Türkçe’yi Oval Ofis’te yankılatmak ise ömür boyu gurur nişanem olacaktı.
Trump “herkese teşekkürler” dediği anda basın ofisindeki hanımefendiler “teşekkürler basın” diye bağıra bağıra herkesi dışarı alır hep.
“Herkese teşekkürler” duyduğum gibi Oval’den dışarı çıkarken muazzam bir heyecan, gurur ve “bu yaşadıklarımız gerçek miydi” hissi ile bahçeye geri döndüm.
İki saat bekledikten sonra kapıda Erdoğan ile birlikte Trump’ı görünce şaşırdım.
Standart bu değildi.
Kapıya kadar uğurlamıştı.
Bu da yetmez gibi tek tek bakanlarla hatta çevirmenle sohbet etmişti Trump.
Kararımı vermiştim…
Bu gün, diğer günlerden…
Bu ikili ilişki de diğerlerinden farklıydı.
Erdoğan makam aracıyla önümüzden geçerken camını indirdi, el salladı, “hayırlı yolculuklar efendim” dedik ve uğurladık.
Türk heyeti gittikten sonra yayınlara devam ederken Batı Kanadı’ndan çıkıp gelen Büyükelçi Barrack’a tek kelimeyle günü özetlemesini istedim.
“Destansı” dedi.
Haklıydı.
Ve bana göre bu, destanın daha ilk parçasıydı.