Orta Doğu’da Yükselen Savunma Sanayii Ekosistemi

I. ve II. Dünya savaşlarının neden ve sonuç ilişkilerinin körüklediği değişimler, konvansiyonel savaş konseptinden günümüzün hibrit karakterli modellerine doğru büyük ve hissedilebilir bir değişim gösterdi.
Özellikle askeri stratejilere yol gösteren, diplomatik süreçlerde kritik rol oynayan ve dünyanın geleceği üzerinde etki düzeyi yüksek olan yeni nesil savunma teknolojileri ve araçlarına dayalı kurgular, günümüzün belirleyici dinamikleri haline geldi.
Klasik stratejik tutumlar bir omurga olarak muhafaza edilse dahi yeni teçhizat ve bu teçhizatların varlığıyla konfigüreedilebilen alternatiflerin çokluluğu; stratejik analizlerin, risk tanımlarının ve operasyonel konseptlerin revizyonunu da beraberinde getiriyor.
Muharebe doktrinin temel unsurlarıyla asimetrik güç odaklarıyla yürütülen mücadelenin başarısı; araştırmacı, tasarımcı, üretici ve tüketici arasında kurulacak iletişimden gücünü alan doğru bir sektör tasarımına ve dinamik bir savunma sanayii ekosistemine bağlı.
Terörle mücadeleden elde edilen yeteneklerden, Azerbaycan-Karabağ Savaşı tecrübesinden, Rusya-Ukrayna savaşının bize öğrettiklerinden ve nihai olarak çok yeni olan 12 Gün Savaşı uzun mesafeli balistik çatışmalardan ibaret olan yeni gelişmelerden, savunma sanayii ekosistemimiz başta olma üzere hem öğrenerek hem de her türlü sızma girişiminden yetkinlikle çıkan bir Türkiye tecrübesinin emsalsiz oluşu gurur vericidir.
Yeni savaş konsepti ve cari harp yöntemleri bir arada düşünüldüğünde, yakın ve uzun menzilli çatışma sahalarının, istihbarat etkisinde değiştiği yönünde bir analiz paylaşmak mümkün olabilecektir;
•Hassas vuruş yöntemleri rejimi ile yüksek teknolojili keşif kabiliyetini bir kompleks haline getirerek görünmez sahada operasyon yürütme,
•Düşman kuvvetlerinin ilerlemesini durduracak hibrit ve konvansiyonel taarruz sistemlerini etkin şekilde kullanma,
•Maliyet etkin ve fonksiyonel vuruş gücünü yönlendiren ve koordine eden unsurları entegre etmeye odaklanma,
•Yüksek hassasiyete ve sürate sahip orta/uzun menzilli balistik füzeleri sahaya entegre etme,
•5. Nesil hava araçları için geliştirilmiş radarlar, sensörler, hava-hava füzeleri (kızıl ötesi/radar güdümlü ve sıvı yakıtlı/RamJet itkili füzeler) ve düşük görünürlük sistemleri bir araya gelerek hava muharebesinin yeni karakterini, görsel menzil ötesi havadan havaya doğru evirmektedir.
Yeni Gelişmelere Ortadoğu’dan Bakmak
Biraz da aslında savunma sanayii alanındaki tüm bu gelişmelerin uygulama mekânı niteliğinde olan Orta Doğu’dan bakmak, önemli bir gereklilik haline gelmiştir. Orta Doğu sadece kaos, çatışma ve istikrarsızlığın merkezi olarak değil modern savaş teknolojilerinin bir uygulama sahası olarak görülmektedir. Ancak devletler arası güç mücadelelerinin güncel arenası olarak; yeni nesil araçlar, farklı teknoloji karmalarından ekipmanlar ve stratejik dinamizm arasına sıkışmış bir Orta Doğu mevcuttur.
Bizimde bir parçamız olan Orta Doğu coğrafyası, son yıllarda savaş teknolojilerinin geliştirilmesi ve uygulanması açısından adeta bir laboratuvar işlevi görmektedir. Son 20 yılın çatışmalarına bakıldığında, savaş olarak da adlandırabileceğimiz olayların birçoğunun Türkiye’nin çevresinde gerçekleştiği görülmektedir.
Balkanlar’dan Körfez’e, Ukrayna’dan Rusya’ya, Azerbaycan-Ermenistan hattına kadar yaşanan tüm bu çatışmalar, jeopolitik gerçekliğimizin tam merkezinde yer almaktadır.
Son yaşanan 12 Gün Savaşı ve her geçen gün yoğunluğunu arttıran, ABD’nin de doğrudan İsrail lehine müdahil olduğu yeni savaş tarzı, her yönüyle oldukça farklı ve ezberleri bozan bir nitelikte seyretti.
En başından bu yazının yayına gönderildiği ana kadar;
• Düşük görünürlük teknolojisine sahip F-35’ler tarafından hassas mühimmatlarla gerçekleştirilen ilk dalga operasyonların öne çıktığı,
• Balistik ve süpersonik füzelerin, havadan ve karadan atılarak yoğun şekilde kullanıldığı,
• Hava unsurlarının doğrudan çatışmadığı,
• İstihbarat tarafından yönlendirilen hassas vuruş rejiminin şok ve dehşet etkisi yaparak stratejik felç oluşturduğu,
• Yıkıcılığı yüksek füzelerin teşhir edildiği gelişmeler yaşandı.
İsrail, sahip olduğu yüksek hassasiyetli tahrip teknolojileri ve düşük görünürlük kapasitesiyle, İran’ın savunma hattında ciddi tahribat yaratmıştır. Buna karşılık İran, hipersonik silah sistemleri sayesinde; yüksek hız, kinetik enerji ve isabet oranı dengesiyle İsrail’in hava savunma altyapısını (Demir Kubbe-Davut’un Sapanı) defalarca aşmayı başararak çeşitli balistik füzelerle İsrail’in büyük şehirlerinde çeşitli hedefleri vurmuştur.
İsrail’in beşinci kol faaliyetleriyle karşı tarafın iç dinamiklerini harekete geçirerek yüksek manevra kabiliyetine sahip unsurlarla hızlı sonuç alacak tahribat oluşturmak üzere çok boyutlu bir strateji izlediği görülmektedir. İran ise sahip olduğu balistik ve hipersonik füze sistemleri ile karşı tarafa hem tahribat hem de caydırıcılık yönünden etkili baskı uygulamayı, stratejik bir öncelikten ziyade; taktik bir zorunluluk olarak ele almak durumunda kalmıştır.
Gelinen noktada Türkiye’nin savunma sanayiinde kısa süre içerisinde geldiği noktanın bugün itibarıyla ne kadar doğru bir şekilde tasarlandığı anlaşılmaktadır. Etrafımız ateş çemberiyken, balistik füze fırtınaları yakınımızdan geçip hedeflerine doğru ilerlerken Türkiye’nin tüm kapasitesini Azerbaycan–Ermenistan, Rusya–Ukrayna, 12 Gün Savaşı gibi çatışmalarda kullanılan modern savaş teknolojileri ve stratejileri, artık sadece izlenen değil; sahip olunması ve geliştirilmesi gereken birer gerçeklik hâline gelmiştir.
Türkiye bu konuda son 20 yılda oluşturulan savunma sanayii kapasitesi ve “Milli Teknoloji Hamlesi” vizyonu doğrultusunda:
•Hassas vuruş kabiliyeti,
•Yüksek çözünürlüklü keşif sistemleri,
•Asimetrik harp alanlarında üstünlük sağlayan platformlarla öne çıkmaktadır.
Ayrıca, gelişmekte olan radar teknolojileri, hava ve füze savunma sistemleri, elektronik harp sistemleri, yeni nesil hava platformları ve komuta-kontrol altyapısıyla beraber Türkiye için büyük bir potansiyel vaat etmektedir.
Tüm bunlarla yeni gelişmelerin zorlayıcılığıyla vites yükselterek tam gaz bir hızla; katmanlı hava savunma sistemlerimizin hipersonik ve balistik füze tehditlerine karşı görev yapabilecek şekilde türevlendirilmesi, tüm savunma unsurlarının entegre ve görev paylaşımına dayalı bir yapıda modernize edilmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…
Kaynak: SavunmaSanayiST.com