Yapım tarihi eskise de hala popülerliğini yitirmemiş, hafızalara kazınan ve hemen şimdi valiz hazırlama isteği uyandıracak kadar etkili filmlerden oluşan bir liste hazırladık. İşte keyifle izleyeceğiniz en iyi seyahat filmleri…
1950’li yılların başlarında Ernesto ve Alberto adlı iki genç, Arjantin’in başkenti olan Buenos Aires’ten bir motosikletin tepesinde yola çıkarlar. Bir süre sonra araçları arızalanır ve gençlerin otostop çekmesi gerekmektedir. Artık yeniden halka iç içedirler. Bu durum, Latin Amerika’nın düşündüklerinden çok daha farklı bir yer olduğunu onlara fark ettirecektir. Kıtanın yaşadığı acılar, çarpık kentleşme, adaletsizlikler, yolsuzluklar, bu iki genci değiştirecektir. Bu sürprizlerle dolu yolculuk, sadece bu iki genç adamın değil, bir çok ülkenin kaderini de etkileyecektir. Yıllar sonra Ernesto “Che” Guevara ismi ile devrimci hareketin öncülerinden birine dönüşecek olan bir genç adamın sosyal ve siyasal olgunlaşma süreci sinema uyarlamasıyla karşımızda. Fantezi dünyasında sessiz sedasız bir hayat süren, tirajı yüksek “Life!” dergisinin fotoğraf arşivinde çalışmakta olan Walter, kendini hiç beklenmedik bir maceranın içinde bulur. Yeni iş arkadaşı Cheryl’la masumca flört etmeye başlamasının sonrasında hayatı, hayalindeki sevgilinin gerçeğe dönüşmesiyle değişir. Cheryl, onun uzun süredir düşlediği aşkın vücut bulduğu insandır. Ancak Walter, büyüsünün bozulacağını düşündüğünden hislerini Cheryl’a açıklamakta tereddüt etmektedir. Bir yandan da derginin artık yalnızca internetten yayın yapacağı haberini alması, onu işini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya getirecektir. Derginin basılı yayın hayatına veda edeceği son sayısında çıkması planlanan önemli bir fotoğrafın yok olmasıyla işler karışır. Walter’ı ve Cheryl’ı akıl almaz olaylar ve sürpriz gelişmeler beklemektedir. A Map for Saturday, birçok kişinin yerinde olmak istediği bir çalışanın New York’da yaşayan, HBO kanalında havalı bir işe sahip olan Brooke Silva Braga’nın her şeyi geride bırakıp sırt çantasıyla dünyayı gezmeye başlamasını anlatan bir seri. Chris Malloy’un filmi Patagonya’nın doğasını kalbinize öyle derin işliyor ki kendinizi evinizde hissediyorsunuz. “180 Derece Güney: Faydasızın Kaşifleri” Jeff Johnson’ın kahramanları Yvon Chouinard ve Doug Tompkins’in Patagonya’ya yaptığı yolculuğun izlerini sürmesini anlatıyor. Yol boyunca Easter Island’da karaya oturuyor, hayatında gördüğü en büyük dalgada sörf yapıyor ve kendini Ceroo Corcovado’ya nadiren yapılan bir tırmanışa hazırlıyor. Jeff’in hayatı buraya bir zamanlar tırmanış ve sörf aşkıyla gelip sonradan vahşi doğa tecrübesini her şeyin üstünde tutmaya başlayan ve servetlerini Patagonya’yı korumak için harcayan Chouinard ve Tompkins’le tanışmasıyla değişiyor. Bambaşka nedenlerle çantalara yüklenen umutlarla yola çıkar iki kız… Köylülerin eylemiyle kesilen yollarda hayatları kesişir. Sonrası ise Quito’dan Cuenca’ya otostopla gitme çabasıdır. Yollar, farklı kaygılarla aynı yöne baş koymuş insanları karşılaştırmakta bir sakınca görmez. Asıl amaçlar, bir gün süren bu macera boyunca silinse de tamamen üç yabancının birbirlerinin dünyasındaki iç yolculukları o kadar çabuk bitmeyecek gibidir. “The Way” aile, dostlar ve bu sürekli değişen karmaşık dünyada karşılaştığımız zorlukları anlatan güçlü ve ilham verici bir film. Camino de Santiago’da yürürken çıkan fırtına yüzünden ölen oğlunun cenazesini almak için Fransa’ya giden bir baba, eve geri dönmek yerine, oğlunun geziyi bitirme arzusunu gerçekleştirmek için unutulmaz bir yolculuğa çıkmaya karar verir. Yol boyunca dünyanın dört bir yanından gelmiş birçok insanla tanışır ve “yaşadığımız hayat ile seçtiğimiz hayat” arasındaki farkı keşfeder. Daniel bir öğretmendir. Kişiliğinin de getirileriyle hiçbir şekilde kendi öğrencileriyle yakın olmak istememektedir. Onun bakış açısından herkes kendi görevini bilmeli ve buna göre hareket etmektedir. Bir gün Juli ile tanışır. Juli, Daniel’e hayatının aşkını çok kısa bir süre içerisinde bulacağını söyler. Daniel buna inanır. Bir gün Melek isimli bir Türk kızına aşık olur. Melek’in peşine takılıp bir ucu da Türkiye’ye kadar varacak bir yolculuğa çıkacaktır. Bu yolculuğun sürprizleri ise hiç eksik olmayacaktır. Xavier, İspanyolca öğrenmek için Barcelona’ya gelir ve değişik ülkelerden 6 gencin yaşadığı bir eve yerleşir. Farklı kültürlerden gelen gençler birlikte yaşamaya başladıkça birbirlerini daha yakından tanıyacaktır. Her ne kadar konuştukları dil farklı olsa da, aşk ve dostluğun evrensel dilinde birleşerek özel ilişkiler kurarlar. Hayat her insana kendi içsel yolculuğu için sınırsız imkanlar tanır ve bu bazen sevdiklerimizin ölümü de olabilir. Birbirlerine yabancı üç kardeşin babaları ölür. Bu olayın ardından Hindistan’da bir tren yolculuğuna çıkarlar. Bu tren yolculuğu, birbirlerini tanıyıp yakınlaşmaya çalışan kardeşlerin çabalarının arka planını oluşturuyor. Londra’da yatırım danışmanlığı yapan Max Skinner, amcasından miras kalan üzüm bağını satmak için Provence’e gider. Fakat bu satış işlemi, hiç de tahmin ettiği gibi sorunsuz geçmeyecektir. Üzüm bağının kendisine ait olduğunu iddia eden Amerikalı bir kadının varlığı, ilk zamanlarda canını oldukça sıksa da, zamanla hayatının en keyif verici günlerini geçirdiğinin farkına varacaktır. Orta yaşı çoktan geçmiş, evli ve çocuklu Amerikalı aktör Bob bir reklam çekimi için Japonya’ya gelir. Tokyo’da kaldığı otelde bir başka Amerikalı ile, fotoğrafçı kocasının peşinden buraya gelmiş olan sevimli ama ciddi Charlotte ile tanışır. Dillerine ve kültürlerine uzak oldukları bu insanların ülkesinde fazlasıyla yabancı olan ve iletişimsizlik denizinde boğulan bu iki yabancı, bir Tokyo haftasonunda birdenbire yakınlaşacaktırlar. Into the Wild, bir metropolden vahşi hayata, kirlilikten saflığa ve temizliğe dönüş hikayesidir. Önemli bir üniversiteden dereceyle mezun olan Christopher aynı zaman başarılı bir atlettir de. Mezuniyet sonrası verilen bir davette ailesine istediği hayatın bu olmadığını, bir şeylerin eksik ve yanlış olduğunu söyler. Genç adam tüm mal varlığını hayır kurumuna bağışlayıp sahip olduğu her şeyi evinde bırakarak bambaşka bir hayata doğru uzun bir yolculuğa çıkar. Alaska’nın ıssız ormanlarında sona eren bu yolculuk esnasında ve sonrasında Christopher, hayatını kökünden değiştirecek bazı kişilerle tanışarak, hayatın anlamını ve ölümün kaçınılmazlığını en sert haliyle deneyimleyecektir. Avusturyalı bir dağcı olan Heinrich Harrer’ın Himalayalar’a tırmanma hedefi vardır. Dönemin faşist Alman yönetimi de dağcıyı bunun için desteklemekte ve dağcının giderlerini karşılamaktadır. Harrer 1939’da Almanlarla savaş halindeki İngilizler tarafından rehin alınır. Bir şekilde kaçmayı başarır ve Lhassa kentine ulaşır. Burada karşılaştığı Dalai Lama ve ondan öğrendikleri, dağcının tüm hayatını değiştirmek üzeredir. Harrer, budizmin felsefesi ile tanışmıştır. Birçok festivalden ödül ile dönen “Y Tu Mama Tambien” Meksikalı 17 yaşlarında iki arkadaş; Julio ve Tenoch’ın öyküsünü beyazperde’ye yansıtıyor. Bu iki kafadar, hayali bir kumsala doğru bir yolculuk planlarlar. Julio ve Tenoch’un olgun bir arkadaşları daha onlara eşlik edecektir; kendilerinden yaşca büyük olan Luisa… Meksika yapımı bu yapım, gençlerin çıktıkları yolculuktaki deneyimlerine odaklanan ve yaşadıkları dünya ile birlikte kendilerini ve birbirlerini keşfetmelerini anlatan, fonuna günümüz Meksika’sını alan son derece önemli bir film. Amerikalı Vicky ve Cristina, İspanya’da geçirecekleri bir yaz tatilinde, karşılarına çıkan gizemli bir İspanyol sanatçıdan etkileneceklerdir. Gösterişli sanatçı (Javier Bardem) ve onun güzel fakat “arıza” eski eşi (Penélope Cruz) ile tehlikeli sularda yüzeceklerdir. Vicky (Rebecca Hall) evlenmek üzere olan ancak muhafazakar ve tutucu bir kadındır. Cristina (Scarlett Johansson) ise cinsel maceralara meraklı, zihni açık, özgür ruhlu bir kadındır. Kaderleri kesişen üç insan arasında doğan yasak aşk ilişkisi kaotik sonuçlar doğuracaktır. Vicky Cristina Barcelona, öyküsünün geçtiği kent olmaksızın düşünülemeyecek bir film olarak karşımıza çıkıyor. Woody Allen aşk ve sanatın sınır tanımazlığını enteresan bir hikaye ile hatırlatıyor. Film yapımcısı Werner Herzog’un Antartika seyahatinde objektifine yansıyan özel görüntüler ve değerlendirmelerinden oluşan sürükleyici bir belgesel. İlk çocuklukta bir rastlantı eseri yolları kesişen iki çocuk, yıllarca sürecek tatlı ve dokunaklı bir hikayenin başkahramanlarıdır. Maceracı doğan ve hayattaki her şeye dair çocuksu saf meraklar barındıran Ellie’nin tek hayali dünyayı gezebilmektir. Carl ise sessizliği ve dinginliğiyle örttüğü maceraperestliği ve kocaman kalbiyle Ellie’nin tek isteğini gerçekleştirebilmeyi dilemektedir. İki küçük çocuk büyür, evlenir, yaşlanır… Ölüm Ellie’nin kapısını çalar, Carl ise sevdiğinden kalan tek şeyi, bu çocuksu hayali gerçekleştirmeye koyulur. Indiana Jones, Steven Spielberg ve George Lucas tarafından yaratılan bir macera, komedi ve aksiyon türündeki film serisidir. Şimdilik dört bölümden oluşan serinin ilk filmi olan “Indiana Jones ve Kutsal Hazine Avcıları”, 1981 yılında gösterime girmiştir. Bu filme gösterilen ilgiden sonra üç devam filmi daha çekilmiştir. Serideki bütün filmlerde Indiana Jones’u Harrison Ford canlandırmıştır. Dr. Indiana Jones bir arkeolog ve hükümet için antika eşyalar arayan bir hazine avcısıdır. Filmde, uyuşturucu satışından kazandıkları parayı harcamak amacıyla motosikletleri ile Amerika’da gezinen iki hippinin, Wyatt (Peter Fonda) ve Billy’nin (Dennis Hopper), öyküsü anlatılmaktadır. Los Angeles’tan doğuya doğru yaptıkları bu özgürlük arayışı, alternatif bir yol filmi olmakla birlikte iki kahramanların Amerikan rüyasına ulaşma yolunda bilinmezlerle dolu destansı yolculuklarını anlatıyor. Film, paranoyanın, bağnazlığın ve şiddetin hüküm sürdüğü konformist Amerika’da idealist 60’ların çöküşüne tanıklık ediyor. Richard ülkesinden Thailand’a kadar macera aşkından güç alarak yol alan Amerikalı bir serüvencidir. Zihnindeki tek şey, teknolojinin ve bilgisayarların kendi düzenini dayattığı modern ama çürük toplumdan uzak bir yerde, bir barınak edinebilmektir. Bangkok’taki ucuz bir otelde konaklarken ilginç bir Fransız çiftle tanışır. Ayrıca otelin bir diğer konuğu ise Daffy adında, Richard’la benzer ilgi alanları olan bir adamdır. Daffy, dünyada daha önce kimsenin girmediği bir sahilin varlığından söz eder. Üstüne üstlük bu sahilin yerini sadece kendisinin bildiğini ekler. Hector isimli bir psikiyatristin mutluluğun sırrını bulmak için yaptığı küresel araştırmayı trajikomik bir şekilde anlatan filmde Hector rolünü Simon Pegg üstleniyor. New York’lu genç bir yazar olan Sal Paradise, babasının ölümünün ardından, büyüleyici ve eski sabıkalı Dean Moriarty ile tanışır. Dean, özgür ruhlu ve baştan çıkarıcı Marylou ile evlidir. Sal ve Dean kısa sürede arkadaş olurlar. Sınırları belli bir hayata mahkûm olmamak amacıyla tüm bağlarını koparan iki kafadar, yanlarına Marylou’yu da alarak yola çıkarlar. Özgürlük düşkünü bu üç genç insan yolda dünyayı, başka insanları ve kendilerini keşfedeceklerdir. Apayrı dünyalara sahip milyoner Edward ile araba tamircisi Carter’ın yolları, kanser hastalığı sebebiyle bir hastane odasını paylaşmalarıyla kesişir ve sadece iki ortak noktaları olduğunu keşfederler: Hayatlarının kalan kısmını yapmak istedikleri her şeyi yaparak geçirme arzusu ve kendileriyle barışma ihtiyacı. Hayatları boyunca yapmak istedikleri herşeyin bir listesini yapıp hastaneyi terkeden iki arkadaş, birlikte araba seyahatine çıkarlar ve bu süreçte dost olup, hayatı dolu dolu, hoşgörü ve mizahla yaşamayı öğrenirler. Hayatta hep sorular soran ve yanıtlar bulmaya çalışan 23 yaşındaki Neal Oliver, doğum gününde bir dilek tutar. Sonrasında ise kendini barda tanıştığı gizemli yabancı O.W. Grant için bir adrese bir paketi teslim etmek için yollarda bulur. “Otoyol 60” ismindeki yoldaki bir yere paketi ulaştırmak için yola çıkan Neal için asıl sorun bu isimde bir yerin olmamasıdır. Neal, bilinmeyene doğru çıktığı bu yolda birbirinden ilginç insanlarla tanışacak ve yol boyu reklam panolarında gördüğü kıza ulaşmaya çalışacaktır. Cheryl Strayed çok sevdiği annesinin ölümüyle sarsılmış, uyuşturucu batağına saplanmış ve evliliğin sona ermesiyle kendini adeta kendi kendini yok etmeye adamış bir kadındır. Cheryl annesi Bobbi’nin hatıraları başta olmak üzere geçmişin kabuslarıyla boğuşurken bir anda radikal bir karar alır. Çantasını alıp yollara düşecek ve Amerika’nın en uzun, zorlu ve tehlikeli bölgelerinden biri olan Pasifik Crest Yolu’nda tek başına yürüyecektir. Bu tehlikeli ancak tazeleyici macera süresince yorgunluk, umutsuzluk ve karamsarlığın yanı sıra ona yaşadığını hissettirecek güzel duygularla uzun bir aradan sonra tekrar karşılaşacaktır.
Kaynak: NTV/CNN