Türk Tankçılığının Evrimi: Geçmişten Geleceğe Bir Bakış
“Gelecekte tankların otonom olarak da hareket edebilen insan-makine timlerinden teşkil edilecek muharebe gücünün önemli bir unsuru olacağı değerlendirilmektedir.”
Yakup Kütükcü
Lind, savaşları dört nesil olarak sınıflandırmış ve günümüz muharebelerin 4’üncü nesle dahil olduğunu ifade etmiştir. Tankın yüksek ateş gücü ve manevra kabiliyetinden faydalanmayı öngören Yıldırım Harbi, Üçüncü Nesil Savaşların felsefesini oluşturmuştur. Tanklar ilk defa İngilizler tarafından Birinci Dünya Savaşında kullanıldılar. Tankı ana silah olarak kullanan ilk ülke ise Nazi Almanyası’dır.
Gelecekte nüfusun %60’ının şehirlerde yaşayacağından hareketle meskûn mahal muharebeleri artacaktır. Günümüzde tankların konvansiyonel harp, meskûn mahal muharebeleri ve hibrit savaş şartlarına göre geliştirilmesine devam edilmektedir. Gelecekte tankların otonom olarak da hareket edebilen insan-makine timlerinden teşkil edilecek muharebe gücünün önemli bir unsuru olacağı değerlendirilmektedir.
Savaş Tarihi
M.Ö. 209 tarihi Türk Kara Kuvvetleri’nin kuruluş tarihi olarak kabul edilmiştir. Atı ilk evcilleştiren millet olarak tarihe geçen Türkler günlük hayatın her devresinde ve savaş alanlarında kullandıkları atı bu tarihten itibaren düzenli ordu teşkilatı içinde kullanmaya başlamışlardır. Harp silah ve araçlarındaki teknolojik gelişmelerin atları muharebe alanlarından ayırmaya zorladığı Birinci Dünya Savaşı’na kadar, süvariler komutanların en kritik gücü olarak görülmüştür. Orta Çağ ordularındaki ağır süvarilerin “zırh koruması”, “hızı” ve “taarruz maksatlı kullanımları” ile günümüz tankları arasında anlamlı bir ilişki bulunmaktadır. Birinci Dünya Savaşı’nda ilk tipleri üretilen ve geliştirilen tanklar, Orta Çağın ağır süvarileri gibi bir rol oynayarak taarruz harekâtının üstünlüğünü esas almıştır. Timur, savaş meydanında filleri devasa tanklar gibi kullanarak düşmanlarının yüreğine korku salmıştır.
Türk Tankçılığının Evrimi: Geçmişten Geleceğe Bir Bakış çalışmasının tamamı Defence Turk Dergi 23′ncü sayısında.
Çalışmanın tamamını buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.
Savaşın Nesilleri
Frank Hoffman’ın kavramsal olarak etkilendiği Lind, savaşla dört nesil olarak sınıflandırmış ve günümüz muharebelerin dördüncü nesle dâhil olduğunu ifade etmiştir.
Birinci Nesil Savaş: 1648 yılında, 30 Yıl Savaşları’nın bitmesiyle başlamış ve devletin savaş üzerinde tam egemenlik sağlaması ana özelliği olmuştur. Savaşlar, düzenli ordular arasında, hat ve kol düzenlerinin uygulanması şeklinde icra edilmiş ve sayısal üstünlük büyük önem kazanmıştır.
İkinci Nesil Savaş: Birinci Dünya Savaşı ile makineli tüfeğin icadı ve topçu silah sistemlerinin muharebelerde artan bir etkinliğe kavuşması İkinci Nesil Savaşların esasını teşkil etmektedir. Bu dönemde görerek ateş eden silahların öldürücülüğü savaşların statikleşmesine ve mevzi savaşlarına dönüşmesine neden olmuştur.
Üçüncü Nesil Savaş: Tankın yüksek ateş gücü ve manevra kabiliyetinden en üst düzeyde faydalanmayı öngören Yıldırım Harbi Doktrini Üçüncü Nesil Savaşın (İkinci Dünya Savaşı) ana felsefesini oluşturmuştur. Bu dönemin, önceki dönemlerden en ayırt edici özelliği, muharebelerin hatlara bağlı olmayan bir anlayışla icra edilmesidir.
Dördüncü Nesil Savaş: Dördüncü nesil savaşların en önemli özelliği ulus-devletlerin savaşı tekelleştirmesi paradigmasının yıkılmasıdır. Dördüncü Nesil Savaş, konvansiyonel anlamda aşırı derecede kuvvetli devletler karşısında daha zayıf olan kuvvetlerin simetrik olmayan bir yaklaşım geliştirdikleri bir savaş türüdür. Günümüzde, sistemli güç kullanımı, ya da savaş yapma gücü, sadece devletlerde değil; El Kaide, DAEŞ, Hizbullah gibi silahlı gruplarda da mevcuttur.
Tank Kavramı ve İlk Tankın Ortaya Çıkması
Tank, ana görevi doğrudan ateş gücü kullanımıyla düşman kuvvetlerine manevrayla beraber hücum eden paletli ve zırhlı savaş aracıdır. Tankı diğer savaş araçlarından ayıran özellikleri; zırh koruması, yüksek ateş gücü ve her türlü arazide süratli ilerlemesini sağlayacak palet sistemlerine sahip olmasıdır.
Tanklar her ne kadar masraflı ve lojistik açıdan destek isteyen araçlar olsa da; sürat, ateş, baskın, manevra, darbe ve düşman piyadelerinin moralinin çökertilmesi gibi özellikleriyle modern orduların vazgeçilmez unsurlarındandır. Birinci dünya savaşı öncesinde, demiryollarının geliştirilmesi ve motorlu taşıtların seri üretimi sayesinde lojistikte oldukça gelişmişti. Geliştirilemeyen ya da ihmal edilen tek unsur, hücuma yönelik insanın yapamayacağını yapabilecek, maruz kalacağı ateş gücüne karşı kendisini korurken kendi vuruş gücünü ön plana çıkarabilecek güçlü bir savaş aracıydı. Orduların, sayıca milyonlar ile ifade edildiği ve cephelerde yüzbinlerce askerin bulunduğu Birinci Dünya Savaşı’nda kitlelerin üstesinden gelebilecek böyle bir buluşa ve buluşun kullanımına yönelik yeni taktiklere ihtiyaç vardı. Bu buluş daha sonra tank adını alarak ortaya çıktı.
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencisi. Tarih, uluslararası ilişkiler ve savunma sanayii araştırmacısı